10 Kasım 2010 Çarşamba

10 Kasım

"72 yıl önce bugün Atatürk'ü sonsuzluğa uğurladık,72 yıl sonra bugün sonsuz sevgimizden hiçbişey kaybetmedik.Şükran ve Saygıyla 1881-193∞"

72 yıla yetişemesem de yaşadığım 21 yılın 14 yılını Ata'ya aşık olarak geçirdim ve hala öyleyim bu hiç bi zaman da değişmeyecek..Her kız çocuğu gibi ben ilk babama aşıktım sonra okula başladım öğretmenim bayandı annem gibi sevemedim onu ama bahsettiği bi adam vardı ona da aşık oldum. Mustafa Kemal Atatürk.
Tanıdıkça bağlandım.Yaptıkları,fikirleri, ülkesi uğruna savaşları ve kişiliği bi çok kişi gibi beni de etkiledi..Minnet duygusu aşka dönüştü.Çok sevdim.Hayatını sınıfta ilk ben ezberledim.Devrimlerini ilk ben kalkıp tahtada söyledim..O nasıl bu ülkeyi ilklerle tanıştırdıysa ben de ilklerimi onunla yaşadım.Tekrar belirtiyorum. Ben o adama Aşığım ve hiç kimse,hiç bişey ve hiç bir düşünce bunu değiştiremez.
Saygıyla Atam...

6 Kasım 2010 Cumartesi

Can Dündar - Yarim Haziran

Alem söver kızınca; ben yazarım.
Alem söyler sevince; ben yazarım.
Alem cayar bıkınca; ben yazarım.
Ne kızdığıma sövebildim ne sevdiğimi diyebildim ne bıktığımdan cayabildim bu huyum yüzünden...

4 Kasım 2010 Perşembe

Bu gece 00:00da başlayacak olan ilk hikayemiz her hafta cuma günü yep yeni bölümleriyle sizinle olacak.

Takip etmek isteyenler için; http://duslerodasi.tumblr.com/

Çağatay Türk & Begüm Oskay

3 Kasım 2010 Çarşamba

Hastalık...

Her hastalığın iyileşme dönemi en sancı verici dönem olurmuş.İnsan iyileşirken mikrop tüm vücudu ele geçirir ve son kez acıtırmış canı.İşte ben o dönemdeyim.Tek bi farkı ömür boyu seni atamayacağım bünyemden.Hep ağrılı geçecek günlerim.Sen tüm vücudumu sararken ben karşı koyamayacağım sana.Yenik düşeceğim ve yorulacağım.Ve sonun da yavaş yavaş tüm bedenimden ayrılacaksın,parça parça olacaksın beynimde anılarımda..Son kez terkederken bedenimi tek bir parçan kalacak bende,en önemli ve en güzel tarafın.
Gülüşün!
Hastalıktan sonra bağışıklık kazanırmış vücut..benimse sana bağışıklılığımı kazanmam zaman alacak..
Sadece bir ömür sürecek...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Çağatay Türk 
yapımı yeni giysilerimle karşınızdayım..
iyi vakitler geçirmeniz dileğiyle...
Sakin Kalın, Çaktırmayın ;)
_oLympoSS_

"O Kadın"

**Sonuç seçimlerde hep aynıdır;Acı.
Her neyi seçersen seç,
seçemediğin hep üzüntü kaynağı olacaktır.
Aklın hep o seçemediğinde kalacaktır.
Hayatta her şey yüzde ellidir.
Aklınla davransan, yüreğin:
yüreğinin sesini dinlesen,
aklın sana hep bu soruyu soracaktır.
Seçemediğin acı verecektir hep.
Bu sabit,
acı hep olacaktır.
Acını seçmekte özgürsün.
kalmamı hiç istemedin!
defalarca geldim..
kovmadın ama kalmamı da beklemedin.
Gittim,uzaklaştım..
olmadı geri döndüm..
kalmamı hiç istemedin.
hep bi bahanen vardı.
ben sordukça sen sustun,
belki de konuşmaktan korktun..
ben kendi içimde konuştum hep seninle..
küfürler ettim bağırdım ama hep sevdim...
sen beni sevemedin,
sen sonbaharda ağacından dökülen yaprak misali yere attın hep beni..
sen kal demedin ben kaldım,
kendime rağmen sana bulandım.
sevmedin sen beni sevemedin.
cesaret edemedin bana.
ben şimdi de burdayım.
yanımda kal demedin
ama kalmam gerekti,
gidemedim....

30 Ekim 2010 Cumartesi

Ben bu gece de içtim..senin için senin şerefine kan kırmızısına boyadım her yeri kan oturdu gözlerime,kana kana içtim ben...sensiz geçecek her an her dakika için bi damla içtim..bi baktım kan kırmızı şarap bitivermiş.dibinde gördüm gözlerini, bakamadım...ben bu gece her şeyi konuşacaktım seninle.sırf sen ol diye ben kendimden vazgeçecektim.bi lafın yetti de arttı beni darmadağan etmek için..istedin oldu..şimdi ben de kan kırmızıya boyalıyım artık.mutsuzum.bitkin ve yorgunum...bi daha da sevmem zaten böyle, bi daha da kimse beni kendime getirmesin istemem..sen yoksun ya neyleyim öyle sevgiyi ben...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Nazım Hikmet

Dün "canım" olan yarın "düşmanım" olmaz benim...

Yaşananların hatırı hep saklı kalır Hatırları sorulur selamları hep alınır...

"SİLDİKLERİM" vardır bir de ! Onlar yanlışlarım ve pişmanlıklarımdır Adları anılmaz hatırları sorulmaz sadece beddualarımdır...

Vicdanla birlikte... "ŞEREF" ararım ben sevdiklerimde;

Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim... Zaman gelir "ŞEREFSİZLERİ" de severim...

Her yerde gözüm kulağım vardır benim "Eksik söylemek yalan söylemek değildir !" mantığındaki Beni değil kendini kandırır yalnızca...

Bilmezden gelişlerim aptala yatışlarım Kaybetme korkumdan değil karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır...

"inkar" olmaz benim hayatımda... Yaşananı "YAŞANMAMIŞ" saymam Sayanlarıda SAYMAM...

Kelimelere sığmaz SAYFALAR SÜRER BENİ ANLATMAK

Ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın; YAŞAYAN BİLİR BENİ... YAŞAMAYAN ANLAMAZ...

Ağırdır sevmelerim Her "YÜREK" taşıyamaz... Büyüktür umutlarım Her "OMUZ" kaldıramaz...
fotoğraflara bakarken farkettim de ne kadar çok anı biriktirmişiz seninle, doğum günleri, kutlamalar,
kendi aramızda buluşmalar.ne kadar eğlenmişiz,ne kadar sıkı sarılmışız poz verirken sanki
hiç ayrılmıcakmış gibi.ama bak şimdi yanımda yoksun.
en çok sevdiğim sen "küçük prens"im herşeyim dediğim kişi bi anda bi hiçe dönüştün.
tepkisiz, sessiz...ne kadar çok isterdim yine aynı şekilde sımsıkı sarılıp poz vermeyi..
aynı anda konuşmayı aynı anda susmayı ne kadar çok özledim bilemezsin...
hele ki tek bir hareketimden,bakışımdan ne söylediğimi bilmeni ve tüm içimi okumanı
ne kadar çok özlemişim...kardeş,oğul...her kefeye koydum seni.
şimdi tek bi fotoğrafla içim cız ediyosa bil ki hala herşeyden çok seviyorum seni
ve hala sen benim "küçük prens"imsin...
o aramızdaki kimsenin tarif edemediği duygu hala var mı?..
kimse bi daha o duyguyu göremicek benim gözümde sadece sen geldiğinde
ve bana aynı şekilde baktığında anlıcaklar ki evet bu kız hayata dönmüş...
şimdilik sadece bi cisimim boşlukta...
hacimsiz sevgisiz ve sensiz...

15 Ağustos 2010 Pazar

8 yıl... özet


8 yıl...ömrümüzün 96 ay'ı, 2920 gün'ü ne kadar da uzun geldi böyle yazınca... 8 yılda hiç bişey değişmemiş gibi geliyo insana dimi..derin düşününce bayaa bi olmuş baksana..neler yaşandı neler...nelere şahit olduk birlikte...bayaa da kavga ettik, tartıştık,kırdık birbirimizi...ama mutlu olduğumuz zamanlar ağır bastı görmezden geldik kötülükleri.kimler geldi kimler geçti hayatlarımızdan hatta hayatımızdan...bundan sonrasında kendi adıma konuşmalıyım ki 8 yılın en güzel anlarını hatırlıyorum ben...ne kadar kızdığımı sana ne kadar ağladığımı unuttum...her zaman yanımda oldun mu bilemiyorum ama çoğu zaman yanımdaydın biliyorum...ben de hep senin yanında olmak istedim ama "senin izin verdiğin kadar" yanında oldum...hep çok sevdim...hep arkadaşımdın, hep bi tanem oldun...bu 8 yılı böyle atlattık yanlış hatırlamıyosam 7 doğum günü atlattık...daha da nice doğum günlerini birlikte kutlamak dileğiyle...hayatımda "en çok" değer verdiğim insan...demişken aklıma geldi..belki de birbirimize bu kadar değer vermeseydik bu kadar tartışma olmazdı aramızda, bu kadar kırmazdık birbirimizi...yanındayım ve her zaman yanında olucam...heeeey sen İyi Ki Doğdun...nice yaşlara, en mutlu hep sen ol ve istediğin her dilek hep gerçekleşsin...
Doğum günün kutlu olsun...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Değil / Can Yücel

Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…

...Değiştim...
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil...

Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim...
Sorun değil...

Elbet Alışırım...
Biraz alıştım.
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar...

Alıştım!
Varlığını istemediğim tüm eksik yanları
Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim
iki arada bir derede duyguya alışıyorum...
Bir yanım bırak diyor bir yanıma
Kesin değil! Henüz tanıştık...
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar...

Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda
Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
Bir yanım memnun oldum diyor,
bir yanım tanıyamadım daha
Samimi değil...
Bir hayli kırıldım...
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar...

Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime
Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım...
Aslında ne sana, ne olanlara...
Kendime kırgınım!..
Maziye hiç değil, ân’a kırgınım
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına
Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara
Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna
Bir hayli kırgınım...
Beni ben kırdım oysa...
İyi değilim.
Galiba yoruldum...
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar...

Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!..
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum.
Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık
Ki Seni sorgulamamasını nasıl beklerim?!..

Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı
Sana bakan yanımsa toprakla aynı
Hıh! Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin!

Gözlerim yorgun...
Dudaklarım, dudaklarım hissiz...
Dokunulmadan geçen yıllar bana ağır...
Sarılmadan geçip giden uğurlamaların kavuşmaları hep beklentisiz
Söyleyemediklerini söylesen de şimdi
Sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır!
İsteyerek değil...
Çok çalıştım

Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkiye
Ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
Daha öncede gitmiştim...
Çok çalıştım...
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine
Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için
Çok çalıştım...

Daha öncede gitmiştim...
Kendi isteğimle...
Anladım ki daha önce sevmemiştim!

Çok çalıştım inan
Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye
Her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya
Ve alışmaya kendime...
Bu göz gözü görmez dumanlı halime
Çok alışmaya çalıştım hem de...

Tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da
Birini yaşattım! Yaşatıyorum da hala
Ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da

Yorulmak, dinlenmekten geçmiyor
An be an çöküyor, insanın içindeki güç
Işığı sönüyor...
Beyaza dönüyor rengi git gide
Hissizleşiyor...

Ne yormak istedim Seni,
Nede yormak kendimi
Çok çalıştım
Gitmeye de kalmaya da...
İkisi de aynı acı
Kolay değil...
Kolay değil!..
Her şey kadar
Herkes kadar
Sen kadar...

30 Temmuz 2010 Cuma

Hayat

yaşamla ölüm arasında sıkışmış ruhlar kendilerine yeni bedenler arar.
bense hayatta olduğum halde ölüm kadar soğuk,ruh kadar çaresiz ve bi o kadar da umutsuzum.
bedenim beynime ağır geliyo.
düşüncelerimin derinliğinden dolayı hareketlerim kısıtlı.
sıkışmış kalmışım sanki.
etrafımda olan bitene tepkisiz öylece bakakalıyorum bazen.
bazen de fazla tepkili olabiliyorum.
anlamsız geliyo diğerlerine.
diğerlerinin ise benden vahim durumları, yaşadıklarını zannetselerde umutsuz vakaalar.
ben hiç değilse tepkimi gösteriyorum susarak ta olsa.
onlar yaşananlara aldırmadan öylece hayatı es geçiyolar.
ben hayat nedir biliyorum.
hayat; küçük bi çocuğun uçan balonunu elinden kaçırmasındaki çaresizlik, minik bi karıncanın kaldırım kenarında ekmek kırıntısını bulduğu anki sevinç ve en önemlisi bebeğin ilk nefes alışındaki heyecan...
insanların ayrıntıları çok dar bu yüzen hayatı öylesine yaşayıp geçiyolar hiç bi not almadan defter tutmadan.
beyinleri uyuşmuş kalpleri sadece bi kasa dönüşmüş.
çaresizliği,sevinci ve heyecanı artık bilmiyorlar.
onlara göre herşey sıradan..
nefes alıyolar mı -alıyolar- gerisi boş..
eğer insan acıyı da çaresizliği de heyecanı da yaşayamıyorsa o sıkışmış ruhlardan ne farkı kalır ki.hiçdeğilse ben yaşıyorum diyebiliyorum kendi kendime arada sırada.
çoğu zaman "fazla yaşadın dur tepki verme kal öyle" demeyi de ihmal etmiyorum ki yaşadığımın farkına varayım diye...
yaşamaya devam edicem de.
çaresiz kaldığım zaman heyecanlanıcam nefes alıcam ve sevinicem..
işte hayat!

Begüm Oskay

7 Haziran 2010 Pazartesi

uzun zamandır yazmıyorum -yazamıyorum- bir şeyler beni engelleyip duruyor ama sonunda kendimde biii güç buldum ve yazmam gerektiğini anladım..

yağmur yağıyo istanbulda bi kaç gündür..sırılsıklam olana kadar ıslanmak istesem de bi türlü kendimi dışarı atamıyorum...çekiniyorum belki de...eskiden olsa hemen kucağında bulurdum kendimi, ama ben eski ben değilim...değiştim.farkındayım..eskisi gibi de gülemiyorum artık.eğlenemiyorum da...düşündüklerim ve yaptıklarım birbirini tutmuyo eskisi gibi her istediğimi de yaptığım söylenemez...bi işi yaparken 40 kere düşünme ihtiyacı duyuyorum...büyümüyorum da yaşlanıyorum sanırım...büyümek istemem ben..çocukken de istemezdim zaten...değişimden nefret ederim...başıma geldi istemediğim bişey..ama yine değişicem ve eski ben olucam yine...kimse farkında değil..benim kadar kimse beni tanımıyo...

28 Mayıs 2010 Cuma

"YAŞANAN HER ŞEYIN BİR SEBEBİ VARDIR!"

"Yaşanan her şeyin bir sebebi vardır!" diyor dünyaca ünlü edebiyatçı Gabriel Garcia Marquez ve yaşam için çok önemli saptamalarını paylaşıyor:

1.Seni sen olduğun için değil, seninle birlikte olduğumda ben olduğum için seviyorum.

2.Hiç kimse gözyaşlarını hak etmez, onlara layık olan kişi ise seni ağlatmaz.

3.Sen istediğinde sana âşık olmaması, sana âşık olmadığı anlamına gelmez.

4.Gerçek arkadaş, elini tutan, kalbine dokunandır.

5.Birisine yabancılaşmanın en kötü biçimi yanında oturuyor olup ona hiç bir zaman ulaşamayacağını bilmektir.

6.Hiç bir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile! Gülümsemene kimin, ne zaman âşık olacağını bilemezsin.

7.Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin fakat bazıları için sen bir dünyasın.

8.Zamanı onu seninle birlikte geçirmeye hazır olmayan biriyle geçirme.

9.Belki de Allah uygun kişiyi tanımandan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu tanıdığında minnettar olman için istedi.

10. "Bitti" diye üzülme, "yaşandı" diye sevin.

11. Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.

12. Birini daha iyi tanımadan ve bu kişinin senin kim olduğunu bilmesinden önce kendini daha iyi bir kişiye dönüştür ve kim olduğunu bilerek kendine güven.

13.Kendini çok zorlama, en güzel şeyler onları en az beklediğinde olur.

"YAŞANAN HER ŞEYIN BİR SEBEBİ VARDIR!"

Gabriel Garcia Marquez

3 Şubat 2010 Çarşamba

Gemi, Kaptan, Dümen...

Her taraftan bir vurgun yiyorum.gemim su alıyor, su pompaları yetersiz suyu atmaya.Çaresiz Batıcam...Hayal Ediyorum; beni çıkarıcakalr denizin dibinden hurdaya çıkıcam sonra alıcak biri beni baştan yapıcak eriterek..belki de güzel eve şık br Yat a dönüşücem belki de diğeer hurdaları taşıyan bir gemiye.Ama batıyor bu gemi,daha ne kadar dayanır belli değil...

kendimi kayalardan koruyamadım.Kaptanım olan kalbim çeviremedi beynim olan dümeni başka bi tarafa.Batıyoruz.Kaptanım, dümenim ve Ben.içimdeki tüm tayfalar kaçıyorlar.beni bir başıma bırakıp.arkalarına bile bakmaya ihtiyaç duymadan...bir zamanlar barındıkları gemiden uzaklaşıyolar.Kaptan en son terkedermiş gemiyi batma anında.kaptanım benimle dümenin başında dim dik duruyo.

Batıyorum , kaptanın gözleri kapalı.Balıklar izliyor bizi uzaktan,herşeyden bihaber dışarıdan gördükleriyle yorumluyorlar 3 saniyelik beyinleriyle yargıladıklarını sanıyorlar beni ve kalbimi. Bu saatten sonra anlatacak, dil dökecek değilim onlara.

her şey bitmiş denizin dibi görünmüş.Hadi Kaptan Bırak Beni, Geç Olmadan sen de kurtar kendini...

2 Şubat 2010 Salı

14 Ocak 2010 Perşembe

"Şeker Zamanı"

hadi gelde tanımla bu duyguyu....

"şeker zamanı"mdaymışım gibi hissediyorum.sadece belirli zamanlarda. "şeker zamanı" ne derseniz eğer hemen açıklık getireyim konuya. şeker zamanı adından da anlaşılacağı gibi insanın çokça şeker yediği zamandır. o dönemde çocuksundur ve küçücük bir şekerden mutlu olabiliyosundur. ben öyleyim bazen işte. en ufak bişey benim yüzümü güldürebiliyor artık. seviyorum bu halimi. üzülecek çok şey varken düşünecek bin tane konuyu kenara atıp sadece gülüyorum.. mutluluk tanrısı bana dokundu sanırım. uzun sürmesi dileğimle alın size yeni bir sayfa... sevgiler, saygılar tüm dostlara...